57
- Kankakuzen
- 30 Eki 2023
- 2 dakikada okunur

Sahte gülüşlerin göz aynasındaki gerçekleri maskelediği, trenin son yolcusunu indirmek üzere son durağa yaklaştığı ve siyah kelebeklerin duraktaki belli belirsiz yanan lambaya son yolcuyu karşılamak üzere konuşlandığı, gerçek ile hayal arasındaki ince sınırın bedene zuhur edip çifte aynayı çatlattığı bir geceydi. Gece çok farklı şekilde betimlenebilir, hatta dikkatli okuyunca sesi dahi duyulabilir. Sayfalara sığdırılamayacağı gibi ufak bir kağıda da resmedilebilir aynı zamanda. Trene dönelim. Hızla raylarla valse devam edip ezgiler eşliğinde yolunda ilerliyor. Trende herhangi bir ses kaynağı yok. Tek bir yolcu mevcut. Her bir inen yolcu kendi ezgisini bırakmış olsa gerek. Kimi ezgiler neşe saçarken kimileri çığlık atıyor. Tam bir kaos hakim. Yolcunun dinlemekten başka şansı yok. Son durağa dek acı ve neşe ekolarının belli belirsiz çarpışmalarıyla mücadele etmeli. Peki edebilir mi?
Yolcu, tren içindeki boş koltuklara ve camların arkasından içeriye saniye başı selam veren ışık hüzmelerine bakmakla meşgul. Zaman geçirmek için başka bir aktivite yok. Kulak tıkamak bir çözüm değildi. Şayet bunu yaptığında sesleri gözleri aracılığıyla dahi duyabiliyordu. Her biri zamanın başka bir noktasına ayrı bir yolculuk... Ne zaman bir sese odaklanacak olsa, dudaklarının arasında muhafaza ettiği kendi sesiyle bir harmoni içine girip bambaşka bir hatıraya yolculuk eder gibi oluyordu. Hiç yaşanmamış olsa bile... Son bir defa uzunca gözlerini kapattı, kendi elemini dizginlemek yerine belki onun da tıpkı diğer yolcular gibi bir ezgisi olur diye dudaklarını araladı. Tam da bu esnada kapılar açıldı. Son durak. Siyah kelebekler hızla yolcunun etrafını sardı. Bu gerçekten bir karşılama mıydı yoksa ufak bir teselli gösterisi mi kimse bilmeyecek.
Yolcu, kapı aralığından dışarı adım atar atmaz son durağa dek diğer yolcuların onu zorlayan ve kiminin kahkahalarının kimininse haykırışlarının duyulduğu çatışmanın orada son bulacağını düşündü. Öyle ya, hiçbir zaman umulduğu gibi gitmez. Son bulmak yerine her bir adımında yolcuya eşlik etmeye başladılar. Şöyle durup bir düşününce başından beri trene gerçekten birilerinin binip binmediğini dahi anımsayamadığını fark etti. Sesler başından beri ona eşlik etmiş, yolcu ise taşıyamayacağı kadar ağırlaşınca her birini özenle başka bedenlere ve hikayelere atfetmeye çabalamış. Günün sonunda bu da umduğu gibi gitmeyince yolculuğunun son durakta bitmediğini, her bir adımında, her bir nefesinde bu yolculuğun devam edeceğini fark etmiş oldu. İleriye doğru atılan her bir adımda kendini zamanın başka bir noktasında bulan kişi için gelecek hangi noktadadır?
Usulca adımlarken duraksayan yolcu, kısa bir süreliğine düşündükten sonra siyah kelebeklerin yavaşça Ay’a doğru kanat çırpmaya başladığını gördü. Hiçbir zaman ulaşamayacaklarını onlar da biliyordu. Tıpkı varış durağı belli olmayan, sonlu sonsuzluğun içinde hatıra dolu bavulunu taşıyan yolcu gibi. Bu böyledir: İnsan kendisinden ne kadar uzaklaşırsa yolculuğu o kadar sancılı geçer, ne kadar geç olgunlaşırsa sahip olduklarını o kadar erken kaybeder, ne kadar öfke duyarsa kendine bavulu o kadar ağırlaşır ve mükemmelliyetin peşinden ne kadar koşarsa o kadar yanlış yapar.
BATUHAN AKDENİZ
Comments