top of page

SAKLANTI



’Yalnız pek sevimsiz buluyorum

bizim cenaze şeklini.

Ben ölünceye kadar da

Bu düzelir herhalde.’’

Nazım Hikmet Ran



Bir elimde sefer tası, diğer elimde Bukowski’den ekmek arası. Asfalta sinen beddualarımı geride bırakarak iş yerime varıyorum. Yarıda bıraktığım makyajımı masamdaki küçük aynada tamamlıyorum. Yine de aydınlık gelmiyor bana yüzüm. Tüm kusurlarım yüzüme çarpıyor. Onu ansam rahatlarım belki diyorum. Gözlerim ışıldar. Saçlarım dalgalanır onun gözlerinin esintisinden ama olmuyor. Bunlar benim fikir defterim biliyorum. Gerçeklik yok. Ben onu düşününce oturur tüm raylar ama biliyorum, onun zihnine hiç uğramaz mor tokam. Saçlarımı 2 yandan topuz yapıyorum. Aklımı tek başıma taşıyamıyorum çünkü. Biraz havamı yakalayayım diye oyun havası açıyorum. Sessizliği dağıtıyor, kafamı dağıtıyor. İçimde birazcık kalan neşe ortaya atıyor kendini. Rafların arasına yayılıyor. ‘’Yakaladın bak içinden minik bir serçe! Bırakma onu!’’ diyorum. Merdivenleri üçer beşer zıplayarak iniyorum. ‘’Günaydın güzel insanlar!’’ ‘’Günaydın halkımız!’’ ‘’Günaydın patisi yaralı minik kedi!’’ ‘’Günaydın içimde çırpınıp duran çocuk!’’ Bak nasıl aydınlandı benim gülüşümle insanların yüzü. Yaptığım şaka komik değil ama kendime gülüşüm şakamdan daha komik. Tüm normalliklerinden bir an olsun kopup onlarda içimdeki çocuğa dönüyor. Ben büyürsem yine severler mi beni? Ya ben onları sevemezsem yine çocuk gibi? Güzel de değilim ama mavi ne yakışmış diyorlar. Esmer tenimde alışılmadık bir renk çünkü. Ben de mutluyum, ben de gülüyorum fakat bu güzel sevgilerin altında eziliyorum. Hiç lafı dallandırıp budaklandırmayacağım. Öyle beylik laflarda etmeyeceğim. Direkt söylüyorum. Kendimi sevilmeye değer görmüyorum. Üstelik bunu Bukowski’nin ‘’ Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü.’’ dediği yerden söylüyorum. Birinin beni nedensizce sevmesi imkânsız gibi geliyor. Bende görülecek bir ışık yok. Bende sevilecek bir ruh yok. Nevruzlarım eserken çiçek açmaya çalışıyorum. Saklayamıyorum. Biri bende bir şey gördüğünde de çözülüveriyorum. Sabaha kadar anlatmak istiyorum; Moru çok severim, oyuncak makinesinden yine oyuncak kazanamadım, arkadaşımın annesi öldü çok üzüldüm, arkadaşlarım bana kırgın ama onlara bakarken kendimle ilgili çok mesele biriktirdim, koşamadım onlara. Yazı özleyeceğim. Güzel filmler girmiş vizyona üstelik. Ha! Birde yine de intihar var aklımda. Yine de intihar!


KATARA / (SEVAL USLU)




Niçin Katara?

Doğadan beslendiği için belki, 4 element ile hayatta denge sağlamaya çalıştığı için belki ya da tüm bunların yanı sıra saçlarını iki yana ayırdığı için Katara.

Anlamanın yeterli olmadığı değişimin şart olduğuna inandığım bu dünyayı pilot bir kalemle çiziyor, karalıyor başka durumları mümkün kılmaya çalışıyorum.

Bu kalemin sizi önce yerden yukarıya yükseltmesi ve noktasında kusursuz bir iniş yaptırması dileğiyle !

İyi yazın yolcukları !

 
 
 

Comentarios


Yazı: Blog2_Post
bottom of page